-
1 söyler
-
2 burada bulunan gezi bölgelerini söyler misiniz
Would you please tell me what sights there are hereTurkish-English dictionary > burada bulunan gezi bölgelerini söyler misiniz
-
3 burada bulunan müzeleri söyler misiniz
Would you please tell me what museums there are hereTurkish-English dictionary > burada bulunan müzeleri söyler misiniz
-
4 burada bulunan sergileri söyler misiniz
Would you please tell me what exhibitions there are hereTurkish-English dictionary > burada bulunan sergileri söyler misiniz
-
5 burada bulunan tiyatroları söyler misiniz
Would you please tell me what theaters there are hereTurkish-English dictionary > burada bulunan tiyatroları söyler misiniz
-
6 нараспев
şarkı söyler gibi; heceleri uzatarakчита́ть нараспе́в — şarkı söyler gibi okumak
-
7 az
1. small (amount), little. 2. few. 3. too small, too few, not enough, insufficient. 4. seldom, rarely. 5. /dan/ less (than). - bir şey only a little. - buçuk 1. scanty, hardly enough. 2. a little, somewhat. - bulmak /ı/ to consider (something) insufficient. - buz olmamak to be no small matter be a significant amount. -a çoğa bakmamak/- çok dememek to be satisfied with what one gets. -ı çoğa tutmak/saymak to accept a small amount as being a great plenty. - çok more or less. - daha almost, nearly. - değil! colloq. He is quite different from what he seems to be. - gitti uz gitti, dere tepe düz gitti. (in fairy tales) He traveled over hill and dale. - görmek /ı/ 1. to find (something) insufficient. 2. to find (something) to be less than expected. - günün adamı olmamak to have lived long and seen much. - iş değil. colloq. The work is not to be underrated. - kaldı/kalsın almost, nearly. - söyler, uz söyler. colloq. He says little, but what he says is significant. - tamah çok ziyan/zarar getirir. proverb A little greed causes great loss. - verip çok yalvarmak to pay back a little of one´s debt and plead for time for the rest. - ye de bir uşak tut. colloq. Don´t order me around! -
8 ağız
рот (м)* * *I выпад. -ğzı1) рот, пасть2) го́рло, го́рлышко; выходно́е отве́рстиеağzı dar şişe — буты́лка с у́зким го́рлышком
cebin ağzı — про́резь карма́на
yanardağın ağzı — кра́тер вулка́на
3) вход (в бухту, залив и т. п.)körfezin ağzı — вход в зали́в
4) нача́ло ( дороги)yolun ağzında — в нача́ле доро́ги
5) края́ (сосуда и т. п.)bardağın ağzı — края́ стака́на
testinin ağzı — края́ кувши́на
6) у́стьеçay ağzı — у́стье реки́
7) разви́лка, перекрёстокdört yol ağzı — перекрёсток доро́г
iki yol ağzı — разви́лка
8) ле́звие9) диале́кт, го́ворRumeli ağzı — румели́йский диале́кт
10) тон, мане́ра ( разговора)ağzı değişti — он заговори́л по-друго́му
bana karşı bu ağzı kullanma — ты со мной таки́м то́ном не разгова́ривай
11) муз. мело́дии, напе́вы (какой-л. местности)12) разг. разsobayı günde iki ağız yakıyoruz — мы то́пим печь два ра́за в день
••ağzı torba değil ki büzesin — погов. на чужо́й рото́к не наки́нешь плато́к
ağız yüreğin artığını / taşkınını söyler — посл. у кого́ что боли́т, тот о том и говори́т
- ağzında- ağzı açık ayran delisi
- ağzı açık kalmak
- ağzını açıp gözünü yummak
- ağız açmak
- ağzını açmak
- ağız açmamak
- ağzını açmamak
- ağız açtırmamak
- ağız ağza vermek
- ağızdan ağza
- ağızdan ağza geçmek
- ağza alınmaz
- ağza almamak
- ağzına aptesle almak
- ağzını aramak
- ağzına atmak
- ağzından baklayı çıkarmak
- ağzında bakla ıslanmamak
- ağzına bakmak
- ağzının içine bakmak
- ağzına baktırmak
- ağzından bal akmak
- ağzını bıçak açmamak
- ağzına bir kemik bırakmak
- ağzına bir parmak bal çalmak
- ağzında gevelemek
- ağız bozukluğu
- ağız burun birbirine karışmak
- ağzı burnu yerinde
- ağzından çıkanı kulağı duymamak
- ağzından çıkanı kulağı işitmemek
- ağzından çıkmak
- ağız değişikliği
- ağız değiştirmek
- ağzını dilini bağlamak
- ağız dil vermemek
- ağzı dili kurumak - ağzından düşürmemek
- ağzından girip burnundan çıkmak
- ağzı havada
- ağzını havaya açmak
- ağzını hayıra aç!
- ağzıyla kuş tutmak
- ağzından kaçırmak
- ağzını kapamak
- ağzını kiraya vermek
- ağzının kokusunu çekmek
- ağzı kulağına varmak
- ağzı kulaklarına varmak
- ağız kullanmak
- ağzı kurusun!
- ağzından lâf almak
- ağzı lâf yapıyor
- ağzı lâkırdı yapıyor
- ağzından lokmasını almak
- ağzını öpeyim!
- ağzının payını vermek
- ağzının ölçüsünü vermek
- ağız persengi
- ağzının perhizi yok
- ağız satmak
- ağzını sıkı tutmak
- ağzını pek tutmak
- ağzı sulanmak
- ağzı süt kokuyor
- ağız tadıyla
- ağzının tadıyla
- ağzının tadını almak
- ağzının tadını bilmek
- ağzını tıkamak
- ağzını topla!
- ağzı var dili yok
- ağzı yanmak
- ağız yaymak
- ağzından yel alsın!
- ağzını yoklamak
- bir ağızdan
- hep bir ağızdan IIмоло́зиво -
9 dost
1.1) другcan dostu — серде́чный друг
kara gün dostu — ве́рный / пре́данный друг; друг в беде́
kırk yıllık dost — ста́рый / да́вний друг
2) покло́нник (кого-чего-л.)çocuk dostu — друг дете́й
kitap dostı — книголю́б
sanat dostu — покло́нник иску́сства
3) разг. любо́вник, любо́вница2.дру́жественный, дру́жеский; дружелю́бныйiki dost devlet — два дру́жественных госуда́рства
••dost ağlatır, düşman güldürür — посл. друг говори́т го́рькую пра́вду, враг льстит
dost başa, düşman ayağa bakar — посл. друг смо́трит в лицо́, враг - на́ ноги
dost kara günde belli olur — посл. друг познаётся в беде́
dost acı söyler — посл. друг говори́т го́рькую пра́вду
- dostlar alışverişte görsün diyedostun attığı taş baş yarmaz — посл. ка́мень, бро́шенный дру́гом, го́лову не проло́мит
- dostlar başından ırak!
- dost edinmek
- dost kazığı
- dost olmak
- dost tutmak -
10 певучий
1) ( любящий петь) şarkı söylemeyi sever2) melodik, ezgiliречь ее была́ певу́чей — şark söyler gibi konuşurdu
-
11 fluted
-
12 fluting
-
13 Ionic order
subst.jonisk søyleorden, jonisk byggeorden (utmerker seg ved slankere søyler og lettere bjelker enn den doriske byggeorden) -
14 pillar
'pilə(an upright post used in building as a support or decoration: The hall was surrounded by stone pillars.) søyle, pilarsøyleIsubst. \/ˈpɪlə\/1) pilar, søyle2) stolpe, påle3) støtte4) ( tømrerfag) stender5) ( overført) støtte, støttespillerfrom pillar to post fra det ene stedet\/problemet til det andre, fra Herodes til Pilatuspillar of fire ( bibelsk) ildstøttethe pillars of Hercules Herkules' søylerIIverb \/ˈpɪlə\/( også overført) støtte -
15 twisted
adjective (bent out of shape: a twisted branch; a twisted report.) vridd, (vind)skjevvriddadj. \/ˈtwɪstɪd\/1) snodd, vridd, dreid2) tvunnet, (sammen)flettet3) (sport, om ball) skrudd4) forvridd5) innviklet• slow down, things are getting twisted here!ta det med ro, tingene begynner å bli innviklet her!6) ( også overført) fordreid, forvrengt7) lur, sleip, slu8) forskrudd9) ( irsk) stupfull -
16 uphold
past tense, past participle - upheld; verb1) (to support (a person's action): His family upholds (him in) his present action.) støtte, godkjenne2) (to confirm (eg a claim, legal judgement etc): The decision of the judge was upheld by the court.) gi en medhold, stadfeste3) (to maintain (eg a custom): The old traditions are still upheld in this village.) holde ved like, verne omstøtte1) tillate, tolerere2) forsvare, opprettholde, støtte, verne3) godkjenne, bekrefte, vedstå4) holde oppe, bære5) løfte (opp), holde oppe6) ( gammeldags) vedlikeholde -
17 would you please tell me what exhibitions there are here
burada bulunan sergileri söyler misinizEnglish-Turkish dictionary > would you please tell me what exhibitions there are here
-
18 would you please tell me what museums there are here
burada bulunan müzeleri söyler misinizEnglish-Turkish dictionary > would you please tell me what museums there are here
-
19 would you please tell me what sights there are here
burada bulunan gezi bölgelerini söyler misinizEnglish-Turkish dictionary > would you please tell me what sights there are here
-
20 would you please tell me what theaters there are here
burada bulunan tiyatroları söyler misinizEnglish-Turkish dictionary > would you please tell me what theaters there are here
- 1
- 2
См. также в других словарях:
acıkan ne olsa yer, acıyan ne olsa söyler — geçim sıkıntısı yaşayan kimse sıkıntısını gidermek için türlü yollara başvurur, canı yanan ise sonunu düşünmeden ağzına geleni söyler anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
dost dostun ayıbını yüzüne söyler — gerçek dost uyarmak, kusurun düzeltilmesini sağlamak amacıyla ayıbı yüze karşı söyler anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
dost acı söyler — yakınlarımız, eksikliklerimizi çekinmeden söylerler anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
açma sırrını dostuna, o da söyler dostuna — bir sır dosta bile söylenmemelidir, söylendiğinde o da başkasına anlatır, böylece o sır yayılır ve sır olmaktan çıkar anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
sırrını açma dostuna, o da söyler dostuna — bir sır en yakın dosta bile söylenmemelidir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
kendi söyler kendi dinler — ne söylediği anlaşılmaz, söylediği şeylere önem verilmez anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
insan gönlünün artığını söyler — insanlar şaka yaparken içlerinden geçeni yansıtırlar anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
Bektashi — Bektashism ( tr. Bektaşilik) is an Islamic Sufi order (tariqat), considered to be a distinct branch of Shi a Islam. It was founded in the 13th century by the Islamic saint Hacı Bektaş Veli. The Bektashi order was greatly influenced during its… … Wikipedia
Deniz Akkaya — Born Deniz Akkaya August 3, 1977 (1977 08 03) (age 34) İstanbul, Turkey Occupation Model, actress television presenter Height 1.78m … Wikipedia
Melek Baklan — Mevlüde (Melek) Baklan (* 1946 in der Türkei) ist eine deutschsprachige Autorin und Sozialarbeiterin türkischer Abstammung. Inhaltsverzeichnis 1 Leben 2 Bibliographie 2.1 Dichtung … Deutsch Wikipedia
Mevlüde Baklan — Mevlüde (Melek) Baklan (* 1946 in der Türkei) ist eine deutschsprachige Autorin und Sozialarbeiterin türkischer Abstammung. Inhaltsverzeichnis 1 Leben 2 Bibliographie 2.1 Dichtung 2.2 … Deutsch Wikipedia